İnsan’a ait
her ne varsa dansın içinde aramak ve bulmanın mümkün olduğu söylenebilir. İnsanın
neden dans ettiğine yönelik soruların cevapları nerelerde dans ettiğini de
açıklamaya oldukça yardımcı olacaktır. ”Dansın fiziksel oluşumunda insanın
çocukluk çağlarıyla, ilkel insanın ilk hareketlerinin etkisi aynıdır. İnsanın
doğası gereği, daha yaşamının ilk yıllarında bile sevdiği bir yiyeceği ya da
oyuncağı gördüğünde el çırparak, atlayıp zıplayarak, sevimli gülücüklerle
bağırarak sevincini anlatmaya çalışır. İstediği bir şeyi alamadığında ya da
istemediği bir hareket yapmaya zorlandığında ise kızıp bağırarak, kaşlarını
çatarak, ağlayarak, tepinerek, ellerini döver gibi sallayarak duygularını dile
getirir.”[1]Elbette
ki insanın ilk hareketleri ile ilk insanların hareketleri birbiriyle
ilişkilendirilebilir ancak bu hareketler dans olarak adlandırılamaz aksi takdirde
dans, davranış ve hareket aynı anlamlarda kullanılmış olur. Bahsettiğim üç
olgununda zaman ve mekan seçimine göre tanımlamaları değişebilir. Bunun yanı
sıra dans, davranış ve hareketin kim veya ne tarafında icra edildiği de yine
tanım değişikliğine sebep olacaktır.
Hareket tüm somut varlıklara, davranış tüm
canlılara, dans ise sadece akıl sahibi olan insana aittir. Dans bu bağlamda
hareketi ve davranışı kapsayan bir kavramdır. Öyleyse dansın farkındalığına
sahip olan insanın dürtüleri ve dans ihtiyacı doğuran eğilimleri, dansın icra
zamanını ve mekanını belirlediği söylenebilir. İnsan sosyal bir varlık olarak
ele alınacak olursa dans, iletişim aracı olarak da karşımıza çıkmaktadır,
böylelikle icra alanı oldukça genişlemektedir. “Dansın iletişim aracı olma
özelliğinin yanı sıra bazı insanlar için hayat felsefesi haline dönüştüğü
söylenebilir. Bu felsefeyi yaşam biçimi olarak seçmek ise, toplumsal olduğu
kadar kişiseldir. Bu nedenle; kültür içinde dans, bir taraftan geleneksel,
sosyal ve sportif boyutlar kazanırken, diğer taraftan amatör ve profesyonel
uğraşı alanları haline gelerek, mesleki boyutlarda kazanmıştır. Başlangıcından
günümüze, kültürel değişim ve gelişmeye paralel olarak, dansın kültürler
içindeki felsefi işlevi daha fazla ağırlık kazanarak, hem ilkel toplumlarda,
hem de teknolojik toplumlarda önemini korumuştur. Ne var ki, zaman içinde,
dansın toplumların kültürel yapısına bağımlı olarak; doğum, ölüm, evlenme,
savaş, barış, avlanma, mahsul kaldırma, dini törenler gibi birçok işlevi asıl
önemini yitirmiş, eğlenceye ve toplumdaki yaşantıya uygun, çeşitli işlevlere
dönüşmüştür.”[2] Dansın işlevine göre mekan
seçimi konumuz olan Karadeniz bölgesinde ise oldukça çeşitlilik gösterir.
Birçok kaynakta Karadeniz danslarının tasviri
yaşayan halkın mizacıyla eşleştirilmiş, bölgenin coğrafi özelliklerine
atfedilmiştir. “Karadeniz
Bölgesi, ismini Karadeniz'den
alan, Sakarya Ovası'nın doğusundan Gürcistan
sınırına kadar uzanan Türkiye'nin yedi coğrafi bölgesinden biridir. Türkiye'deki bölgeler arasında büyüklük
bakımından üçüncü sırada yer
[1] Metin Tekin KOÇKAR, Çağlar Boyunca İletişim Sanatı Olarak Dans Ve Halkdansları, Bağırgan Yayımevi, Ankara, Şubat, 1998 s: 7
[2] Gürbüz AKTAŞ, Dans’a İlk Adım, Ege Üniversitesi
Basımevi, Bornova-İzmir, 2006 s: giriş bölümü 15
almaktadır,
ayrıca doğu-batı genişliği ve bu nedenle yerel saat farkı en fazla olan
bölgedir.”[3]
Karadeniz, çok sayıda dansa ev sahipliği eder. Her bölgede dans kendine özel
yerel bir tabir kazanmıştır. Doğu Anadolu’da “Bar”, Ege’de “Zeybek”, Trakya’da
“Hora” ve “Karşılama” gibi ifadeler dans kavramına verilmiş yerel ifadelerden
bazılarıdır. Karadeniz’de dans için “Horon”, “Karşılama”,”Bar”,”Halay” ve
“Zeybek” terimleri kullanılmaktadır. Tüm bu terimler halk tarafından dans için
kullanılan terimler olsa da tür ve biçim*
bakımından
farklılıklar gösterir ve aynı
dansı ifade etmez. Karşılama, bar, halay ve zeybek diğer bölgelerle ortak
danslar olmasına karşın horon sadece Karadeniz’e özgü bir danstır ancak bütün
Karadeniz bölgesinde yaşamamaktadır. Ordu’nun Ünye ilçesinden Sarp sınır
kapısına kadar olan Karadeniz sahil şeridinin yanı sıra bu bölgenin iç taraflarındaki
dağlık ilçeler olmak üzere geniş bir bölgede horon oynanmaktadır.
Etimolojik olarak horon kelimesinin iki farklı
yaklaşımı vardır. Bunlardan birincisi Orta Asya’dan göç eden Türk kavimlerin
kullandığı Farsça, Arapça ve Türkçe sözcük köklerinden açıklarken diğer bir
yaklaşım ise antik çağlarda bölgede yaşadığı düşünülen Yunan mitolojsine ait
terimlerle açıklanmaktadır. Ne tesadüftür ki semantik açıdan her iki açıklama
da horonun günümüzde ki manasıyla kullanımına destek sağlamaktadır. “Karagas
Türkleri’nde (Yenisey Bölgesi’nde); düğünün üçüncü günü genç kız ve
delikanlılar “hor” olarak adlandırılan türküler söylerlerdi. “Hor” köylü
sözcüğü olup, “sıra oyunu” demektir.”[4] “Yakutça’da: “Hor, Kor, Hori” tekrar etmek ve sıra ile vurmak anlamında
olup, “tekerleme” şeklinde ifade edilir. Uygurca’da: “Hor” sıra, bireyler
arasında aşamalandırılmış, halka oluşturan her şey demektir. Çağatayca’da:
“Hor”, yine “düğün ve derneklerde daire biçiminde sıralanmak” anlamındadır.
“Kor” ise; “Beli kuşatan silah” anlamındadır. Ayrıca “Kor” Anadolu’daki halk
ağızlarında Lapseki, Antep, Urfa dolaylarında “sıra, dizi” anlamına
gelmektedir. Rodlof, kuzey Türk lehçelerinde aynı kökten “Korsarin” sözcüğünün
karşılıklı “atışmalı türkü söyleme” anlamına geldiğini belirtmektedir. Bununla
birlikte; çeşitli kaynaklarda “Hor, Hur, Har” sözcüklerinin “güneş” anlamına
geldiği belirtilmektedir. Bu sayılan köklerin türevleri olarak karşımıza
“Horon, Horan, Heron, Horun, Horom, Korum, Konan, Konun, Fonun, Foran, Oran”
sözcükleri bölgelere göre söyleyiş farklılıklarıyla ortaya çıkmaktadır.”[5] “Ermenice
xoran “ibadet mekanı”,Anadolu Türkçesinde horan “toplantı”, Gürcüce xorom
“henüz bağlanmamış kuru ot”, Yunancada ise horos dans anlamına gelmekteydi.
Görüldüğü üzere anlamlar horonun içersinde bulunan öğeleri tasvir etmektedir.”[6]
Kullanılan
enstrümana bağlı olarak horon yeri de değişir, akordeon, tulum ve kemençe hem
kapalı hem açık mekanlarda kullanılırken davul-zurna genellikle açık mekanlarda
icra edilir. Dansa eşlik eden enstrümanın desibelite gücü horon oynayacak olanı
cezp edebilmelidir, bu durum horon yerinin seçiminde etkilidir.
[3] http://tr.wikipedia.org/wiki/Karadeniz_B%C3%B6lgesi
24.12.2011 saat : 19.12
* İleri Okuma
için; Mehmet Öcal ÖZBİLGİN Türk Halk
Oyunlarında Tür Ve Biçim Sorunu, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir-1995
Yayınları, Ankara, 1997, s.11.
Oyunlar Üzerine Bir
Araştırma, Mart 2002 Cilt:10 No:1
Kastamonu Eğitim Dergisi, s.s.223-232.
[6] Özhan ÖZTÜRK, Karadeniz Ansiklopedik Sözlük, I. Cilt, Heyamola
Yayınları, İstanbul, Mart, 2005, s.531.
tarzının çok eskilere gitmediği dikkat çekmektedir”.[7]
“Nitekim, M.Ö 302 ve M.Ö 64 yılları
arasında bölgeye hakim olmuş Pont Krallığı’nda ve M.S 395 ve M.S 1453 yılları
arasında varlığının sürdürmüş olan Bizans İmparatorluğunda konar-göçer kültüre
rastlanmamıştır”.[8] Yaylacılık diye
adlandırılan bu konar-göçer kültür yansıması horon için en ideal zamanlardan
biridir.”Doğu* Karadeniz Bölgesi’nde yaylalar genelde 1300 m üzerinde olup %40’ı
ağaç yetişme sınırı altında dolayısıyla orman içinde, %60’ı ise 2000-2300 m yükseltideki ormansız
alanlardır.”[9] Yayla terimi aynı zamanda
o bölgedeki ahşap barakalara da verilen addır. Yaylaya çıkmanın iki nedeni
vardır. Birincisi hayvanların sağlıklı otlaması, ki Trabzon ve Giresun’da buna
otçu göçü de denir, bir diğeri ise tatil dinlenme ve eğlenmektir. İkinci
sebebinde bahsedilen eğlencenin vazgeçilmez aracı olarak, geniş yeşil
düzlüklerde horon karşımıza çıkar. Horon birliğin, dayanışmanın, muhabbetin,
yaklaşmanın bir aracıdır aynı zamanda. Saatlerce açık alanda ve genellikle
sislerin arasında bıkmadan usanmadan icra edilir. Göreleli şair Hayrettin GÜNAY
Kümbet Yaylası için yazdığı bir şiirinde şöyle demektedir;
Kemençe çalınır horon oynanır,
Karşılamalara
can mı dayanır…
Çandır’la
atalar ruhu canlanır,
Temmuz
aylarında uğra Kümbet’e
Hiç şüphesiz horonun en kalabalık icra alanları
yaylalardır ancak sadece yaylada horon oynandığı söylenemez. Doğu Karadeniz’de
horon bir yaşam şekli hatta ilahi bir vasıf taşıdığı dahi söylenebilir. Bölge
insanın tamama yakını Müslüman olup horona karşı tutucu, karşıt görüş taşıyan
istisnai bir azınlık da mevcuttur ancak bu grup dikkate alınmayacak kadar
azdır. Hatta bazı dini törenlerde bile horon oynandığına rastlanmıştır. Horonun
başlıca kaynağını eğlence oluşturmaktadır. Düğün, sünnet, asker uğurlaması,
kına gecesi, dini ve milli bayramlar, yerel festivaller, horon oynandığına en
sık rastladığımız zamanlardır ve bu zamanlara bağlı olarak da etkinliğin
yapıldığı yer aynı zamanda da horon yerini oluşturmaktadır. Horon’un doğal
yaşam ortamının Doğu Karadeniz Bölgesi olduğu söylenebilir ancak bu coğrafyada
kültürlenmiş insanlar farklı yerlerde de horona doğal bir yaşam ortamı
oluşturabilir. Örneğin; Ege Bölgesinde ki mesire alanlarında Karadenizli vatandaşların
toplanıp saatlerce horon oynamaları veya bölge içersinden örnek vermek
gerekirse Trabzon Sümela Manastırı yolunda Artvin’li gençlerin Vazriya düz
horon oynamaları gibi. Örneklerde anlaşılacağı gibi horonun fiziksel etkinlik
olarak dinamikliğinin yanında kültürel bir öğe olarak da taşınabilir olduğu
açıktır. Bu taşınabilir özelliği horonun taşındığı bölgelerdeki danslara veya
dışarıdan taşınan dansların horona etkisiyle çeşitlilik kazanmaktadır.
Etkileşimler, halk ve folklor uzmanları tarafından gelişim ve yozlaşmaya
yönelik değişim olarak iki yönde eleştirilere maruz kalmaktadır. Karadeniz
bölgesi coğrafi yapısı itibari ile yaşam şartları oldukça zor olduğundan
istihdam güçlüğü, bölge halkını göçe zorlamıştır. Göçler, memleket hasretini
yanında taşıdığı gibi yeni kültürlenmelere de kucak açmıştır. Göçle taşınan
horon, ayrıca farklı memleketten evlilik, askerlik gibi insanın yer değişikliği
yaşadığı olaylar sayesinde de başka danslarla etkileşmektedir. Yörede yaşayan
her insanın kendinden birkaç nesil sonrasını eskiye
nazaran horon konusunda başarısız bulması bunun en açık ispatıdır.
[7] İlhan ŞAHİN, Giresun Kültür Sempozyumu 30-31 Mayıs 1998,
Bildiriler, Giresun Belediyesi Kültür Yayınları No:2, İstanbul,1998, s.145.
[8] Bkz. X de Planhol, Geography, Politics and Nomadism in
Anatolia, Unesco International Social Science, XI/1, s.525.
* Ordu’dan
Artvin’e kadar olan sahil şeridi bölgesi.
[9] Metin GÖL, Trabzon Halk Kültürü Araştırmaları
2004-Trabzon’da Yaylacılık, Trabzon İl Kültür Müdürlüğü, Erol Ofset Matbaacılık,
Trabzon, 2004.
Horon bölge insanında yoğun bir
güdüdür ve kültürlenmesiz icrası genellikle sportif aktivitenin ötesine
gidemez. Ünlü araştırmacı yazar Metin AND çocukluğuna ait bir hikayeyi şöyle
anlatmıştır;
Horon, insan oğlu her ne sebeple dans ettiyse
hepsini içinde barındırdığı söylenebilir. Sevinç ve hüzün karşıtlığında horonu
ele alacak olursak duygulara bağlı performans değişimini gözlemleyebiliriz.
Düğünde horon mutlulukla oynanırken, hemen akabinde aynı oyuncuların kızı evden
köçtüğü* için hıçkırıklara boğulduğu enteresan bir anektoddur. Eğer kız evinde
oynanıyorsa horon ayrı bir burukluğuda içersinde bulundurur. Ancak erkek evinde
ki coşkuda bir o kadar görülmeye değerdir. Buna benzer saptamalar Karadeniz
bölgesinin ataerkil bir sosyal yapı içersinde olduğunun da kanıtıdır. Yine başka
bir örnek olarak, asker uğurlamasındaki horonda aynı çatışık duygularla iç içe
oynanır. Özellikle tulum eşliğinde oynanan horonlarda mekanın bir cenaze evi
veya mezar taşının başucu da olduğu görülmüştür ancak buna henüz gelenekseldir
denecek kadar yaygın olduğu söylenebilir mi bilmiyorum. Horondaki bu duygusal
çatışma dramatik bir anlamı ve içselliği dışavurduğu söylenebilir ayrıca icra
mekanını da oldukça genişletmektedir. Horonun duygusal yoğunluğu yöre halkı
dışında da beğeni toplamaktadır öyle ki metropollerdeki meydanlarda, vapur,
metro gibi toplu taşıma araçlarında keyifle horon oynandığı mevcuttur ve bu
icralar deneysel sanat örnekleri olmayıp tamamen memleket özlemi, neşe, aşk ve
acı içerikli içselleştirilmiş danslar olduğunu görebilirsiniz.· Horonun şekilsel özelliği öncelikle daire daha sonra da mekanın
elverişliliğine göre düz sıra halindedir diyebiliriz ve elele tutuşmak horonun
esaslarındandır. Bu formun, yaylaların uzun geniş düzlükler olmasından
kaynaklandığı düşüncesi yaygındır ancak bu form tüm dünyada ki geleneksel
danslarda yaygın görülmesiyle horona özgü değildir.
Herhangi bir Karadenizli vatandaşı
heyecanlandırması kıstas kabul edilecek olursa güzel bir horon, mekandan ziyade
aynı veya birbirine yakın ruhların aynı zamanda elele tutuşmasına bağlıdır.
s Horon icrası
için kullanılan terimler; tepmek, etmek, oynamak, kurmak, -a durmak, dönmek,
çevirmek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder