3 Mayıs 2013 Cuma

HORON VE MEKAN İLİŞKİSİ



İnsan’a ait her ne varsa dansın içinde aramak ve bulmanın mümkün olduğu söylenebilir. İnsanın neden dans ettiğine yönelik soruların cevapları nerelerde dans ettiğini de açıklamaya oldukça yardımcı olacaktır. ”Dansın fiziksel oluşumunda insanın çocukluk çağlarıyla, ilkel insanın ilk hareketlerinin etkisi aynıdır. İnsanın doğası gereği, daha yaşamının ilk yıllarında bile sevdiği bir yiyeceği ya da oyuncağı gördüğünde el çırparak, atlayıp zıplayarak, sevimli gülücüklerle bağırarak sevincini anlatmaya çalışır. İstediği bir şeyi alamadığında ya da istemediği bir hareket yapmaya zorlandığında ise kızıp bağırarak, kaşlarını çatarak, ağlayarak, tepinerek, ellerini döver gibi sallayarak duygularını dile getirir.”[1]Elbette ki insanın ilk hareketleri ile ilk insanların hareketleri birbiriyle ilişkilendirilebilir ancak bu hareketler dans olarak adlandırılamaz aksi takdirde dans, davranış ve hareket aynı anlamlarda kullanılmış olur. Bahsettiğim üç olgununda zaman ve mekan seçimine göre tanımlamaları değişebilir. Bunun yanı sıra dans, davranış ve hareketin kim veya ne tarafında icra edildiği de yine tanım değişikliğine sebep olacaktır.


Hareket tüm somut varlıklara, davranış tüm canlılara, dans ise sadece akıl sahibi olan insana aittir. Dans bu bağlamda hareketi ve davranışı kapsayan bir kavramdır. Öyleyse dansın farkındalığına sahip olan insanın dürtüleri ve dans ihtiyacı doğuran eğilimleri, dansın icra zamanını ve mekanını belirlediği söylenebilir. İnsan sosyal bir varlık olarak ele alınacak olursa dans, iletişim aracı olarak da karşımıza çıkmaktadır, böylelikle icra alanı oldukça genişlemektedir. “Dansın iletişim aracı olma özelliğinin yanı sıra bazı insanlar için hayat felsefesi haline dönüştüğü söylenebilir. Bu felsefeyi yaşam biçimi olarak seçmek ise, toplumsal olduğu kadar kişiseldir. Bu nedenle; kültür içinde dans, bir taraftan geleneksel, sosyal ve sportif boyutlar kazanırken, diğer taraftan amatör ve profesyonel uğraşı alanları haline gelerek, mesleki boyutlarda kazanmıştır. Başlangıcından günümüze, kültürel değişim ve gelişmeye paralel olarak, dansın kültürler içindeki felsefi işlevi daha fazla ağırlık kazanarak, hem ilkel toplumlarda, hem de teknolojik toplumlarda önemini korumuştur. Ne var ki, zaman içinde, dansın toplumların kültürel yapısına bağımlı olarak; doğum, ölüm, evlenme, savaş, barış, avlanma, mahsul kaldırma, dini törenler gibi birçok işlevi asıl önemini yitirmiş, eğlenceye ve toplumdaki yaşantıya uygun, çeşitli işlevlere dönüşmüştür.”[2] Dansın işlevine göre mekan seçimi konumuz olan Karadeniz bölgesinde ise oldukça çeşitlilik gösterir.

Birçok kaynakta Karadeniz danslarının tasviri yaşayan halkın mizacıyla eşleştirilmiş, bölgenin coğrafi özelliklerine atfedilmiştir.Karadeniz Bölgesi, ismini Karadeniz'den alan, Sakarya Ovası'nın doğusundan Gürcistan sınırına kadar uzanan Türkiye'nin yedi coğrafi bölgesinden biridir. Türkiye'deki bölgeler arasında büyüklük bakımından üçüncü sırada yer  


[1] Metin Tekin KOÇKAR, Çağlar Boyunca İletişim Sanatı Olarak Dans Ve Halkdansları, Bağırgan Yayımevi, Ankara, Şubat, 1998 s: 7




[2] Gürbüz AKTAŞ, Dans’a İlk Adım, Ege Üniversitesi Basımevi, Bornova-İzmir, 2006 s: giriş bölümü 15 

almaktadır, ayrıca doğu-batı genişliği ve bu nedenle yerel saat farkı en fazla olan bölgedir.”[3] Karadeniz, çok sayıda dansa ev sahipliği eder. Her bölgede dans kendine özel yerel bir tabir kazanmıştır. Doğu Anadolu’da “Bar”, Ege’de “Zeybek”, Trakya’da “Hora” ve “Karşılama” gibi ifadeler dans kavramına verilmiş yerel ifadelerden bazılarıdır. Karadeniz’de dans için “Horon”, “Karşılama”,”Bar”,”Halay” ve “Zeybek” terimleri kullanılmaktadır. Tüm bu terimler halk tarafından dans için kullanılan terimler olsa da tür ve biçim* bakımından
farklılıklar gösterir ve aynı dansı ifade etmez. Karşılama, bar, halay ve zeybek diğer bölgelerle ortak danslar olmasına karşın horon sadece Karadeniz’e özgü bir danstır ancak bütün Karadeniz bölgesinde yaşamamaktadır. Ordu’nun Ünye ilçesinden Sarp sınır kapısına kadar olan Karadeniz sahil şeridinin yanı sıra bu bölgenin iç taraflarındaki dağlık ilçeler olmak üzere geniş bir bölgede horon oynanmaktadır.


          Etimolojik olarak horon kelimesinin iki farklı yaklaşımı vardır. Bunlardan birincisi Orta Asya’dan göç eden Türk kavimlerin kullandığı Farsça, Arapça ve Türkçe sözcük köklerinden açıklarken diğer bir yaklaşım ise antik çağlarda bölgede yaşadığı düşünülen Yunan mitolojsine ait terimlerle açıklanmaktadır. Ne tesadüftür ki semantik açıdan her iki açıklama da horonun günümüzde ki manasıyla kullanımına destek sağlamaktadır. “Karagas Türkleri’nde (Yenisey Bölgesi’nde); düğünün üçüncü günü genç kız ve delikanlılar “hor” olarak adlandırılan türküler söylerlerdi. “Hor” köylü sözcüğü olup, “sıra oyunu” demektir.”[4]Yakutça’da: “Hor, Kor, Hori” tekrar etmek ve sıra ile vurmak anlamında olup, “tekerleme” şeklinde ifade edilir. Uygurca’da: “Hor” sıra, bireyler arasında aşamalandırılmış, halka oluşturan her şey demektir. Çağatayca’da: “Hor”, yine “düğün ve derneklerde daire biçiminde sıralanmak” anlamındadır. “Kor” ise; “Beli kuşatan silah” anlamındadır. Ayrıca “Kor” Anadolu’daki halk ağızlarında Lapseki, Antep, Urfa dolaylarında “sıra, dizi” anlamına gelmektedir. Rodlof, kuzey Türk lehçelerinde aynı kökten “Korsarin” sözcüğünün karşılıklı “atışmalı türkü söyleme” anlamına geldiğini belirtmektedir. Bununla birlikte; çeşitli kaynaklarda “Hor, Hur, Har” sözcüklerinin “güneş” anlamına geldiği belirtilmektedir. Bu sayılan köklerin türevleri olarak karşımıza “Horon, Horan, Heron, Horun, Horom, Korum, Konan, Konun, Fonun, Foran, Oran” sözcükleri bölgelere göre söyleyiş farklılıklarıyla ortaya çıkmaktadır.”[5] “Ermenice xoran “ibadet mekanı”,Anadolu Türkçesinde horan “toplantı”, Gürcüce xorom “henüz bağlanmamış kuru ot”, Yunancada ise horos dans anlamına gelmekteydi. Görüldüğü üzere anlamlar horonun içersinde bulunan öğeleri tasvir etmektedir.”[6]

Kullanılan enstrümana bağlı olarak horon yeri de değişir, akordeon, tulum ve kemençe hem kapalı hem açık mekanlarda kullanılırken davul-zurna genellikle açık mekanlarda icra edilir. Dansa eşlik eden enstrümanın desibelite gücü horon oynayacak olanı cezp edebilmelidir, bu durum horon yerinin seçiminde etkilidir.

            “Tabii ve coğrafi şartları bakımından Karadeniz, hem yerleşik hem de hayvancılığa bağlı ekonomik faaliyet olan konar-göçer hayat tarzını yaşamaya elverişli bir bölge özelliğini göstermektedir. Böyle olmakla beraber, tarihi bakımdan Anadolu’daki konar-göçer hayat  



* İleri Okuma için; Mehmet Öcal ÖZBİLGİN Türk Halk Oyunlarında Tür Ve Biçim Sorunu, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir-1995
  [4] Ragıp GAZİMİHAL, Türk Halk Oyunları Kataloğu, II. Cilt, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara, 1997, s.11.
[5] Şakir ERDEM, Atilla PULUR, Doğu Karadeniz Bölgesinde Oynanan  Horon  Türü
Oyunlar Üzerine Bir Araştırma, Mart 2002 Cilt:10 No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi, s.s.223-232.
[6] Özhan ÖZTÜRK, Karadeniz Ansiklopedik Sözlük, I. Cilt, Heyamola Yayınları, İstanbul, Mart, 2005, s.531.
 




tarzının çok eskilere gitmediği dikkat çekmektedir”.[7] “Nitekim,  M.Ö 302 ve M.Ö 64 yılları arasında bölgeye hakim olmuş Pont Krallığı’nda ve M.S 395 ve M.S 1453 yılları arasında varlığının sürdürmüş olan Bizans İmparatorluğunda konar-göçer kültüre rastlanmamıştır”.[8] Yaylacılık diye adlandırılan bu konar-göçer kültür yansıması horon için en ideal zamanlardan biridir.”Doğu* Karadeniz Bölgesi’nde yaylalar genelde 1300 m üzerinde olup %40’ı ağaç yetişme sınırı altında dolayısıyla orman içinde, %60’ı ise 2000-2300 m yükseltideki ormansız alanlardır.”[9] Yayla terimi aynı zamanda o bölgedeki ahşap barakalara da verilen addır. Yaylaya çıkmanın iki nedeni vardır. Birincisi hayvanların sağlıklı otlaması, ki Trabzon ve Giresun’da buna otçu göçü de denir, bir diğeri ise tatil dinlenme ve eğlenmektir. İkinci sebebinde bahsedilen eğlencenin vazgeçilmez aracı olarak, geniş yeşil düzlüklerde horon karşımıza çıkar. Horon birliğin, dayanışmanın, muhabbetin, yaklaşmanın bir aracıdır aynı zamanda. Saatlerce açık alanda ve genellikle sislerin arasında bıkmadan usanmadan icra edilir. Göreleli şair Hayrettin GÜNAY Kümbet Yaylası için yazdığı bir şiirinde şöyle demektedir;
 
            Kemençe çalınır horon oynanır,
            Karşılamalara can mı dayanır…
            Çandır’la atalar ruhu canlanır,
            Temmuz aylarında uğra Kümbet’e


         Hiç şüphesiz horonun en kalabalık icra alanları yaylalardır ancak sadece yaylada horon oynandığı söylenemez. Doğu Karadeniz’de horon bir yaşam şekli hatta ilahi bir vasıf taşıdığı dahi söylenebilir. Bölge insanın tamama yakını Müslüman olup horona karşı tutucu, karşıt görüş taşıyan istisnai bir azınlık da mevcuttur ancak bu grup dikkate alınmayacak kadar azdır. Hatta bazı dini törenlerde bile horon oynandığına rastlanmıştır. Horonun başlıca kaynağını eğlence oluşturmaktadır. Düğün, sünnet, asker uğurlaması, kına gecesi, dini ve milli bayramlar, yerel festivaller, horon oynandığına en sık rastladığımız zamanlardır ve bu zamanlara bağlı olarak da etkinliğin yapıldığı yer aynı zamanda da horon yerini oluşturmaktadır. Horon’un doğal yaşam ortamının Doğu Karadeniz Bölgesi olduğu söylenebilir ancak bu coğrafyada kültürlenmiş insanlar farklı yerlerde de horona doğal bir yaşam ortamı oluşturabilir. Örneğin; Ege Bölgesinde ki mesire alanlarında Karadenizli vatandaşların toplanıp saatlerce horon oynamaları veya bölge içersinden örnek vermek gerekirse Trabzon Sümela Manastırı yolunda Artvin’li gençlerin Vazriya düz horon oynamaları gibi. Örneklerde anlaşılacağı gibi horonun fiziksel etkinlik olarak dinamikliğinin yanında kültürel bir öğe olarak da taşınabilir olduğu açıktır. Bu taşınabilir özelliği horonun taşındığı bölgelerdeki danslara veya dışarıdan taşınan dansların horona etkisiyle çeşitlilik kazanmaktadır. Etkileşimler, halk ve folklor uzmanları tarafından gelişim ve yozlaşmaya yönelik değişim olarak iki yönde eleştirilere maruz kalmaktadır. Karadeniz bölgesi coğrafi yapısı itibari ile yaşam şartları oldukça zor olduğundan istihdam güçlüğü, bölge halkını göçe zorlamıştır. Göçler, memleket hasretini yanında taşıdığı gibi yeni kültürlenmelere de kucak açmıştır. Göçle taşınan horon, ayrıca farklı memleketten evlilik, askerlik gibi insanın yer değişikliği yaşadığı olaylar sayesinde de başka danslarla etkileşmektedir. Yörede yaşayan her insanın kendinden birkaç nesil sonrasını eskiye nazaran horon konusunda başarısız bulması bunun en açık ispatıdır.


[7] İlhan ŞAHİN, Giresun Kültür Sempozyumu 30-31 Mayıs 1998, Bildiriler, Giresun Belediyesi Kültür Yayınları No:2, İstanbul,1998, s.145.
[8] Bkz. X de Planhol, Geography, Politics and Nomadism in Anatolia, Unesco International Social Science, XI/1, s.525.
* Ordu’dan Artvin’e kadar olan sahil şeridi bölgesi.
[9] Metin GÖL, Trabzon Halk Kültürü Araştırmaları 2004-Trabzon’da Yaylacılık, Trabzon İl Kültür Müdürlüğü, Erol Ofset Matbaacılık, Trabzon, 2004.


             Horon bölge insanında yoğun bir güdüdür ve kültürlenmesiz icrası genellikle sportif aktivitenin ötesine gidemez. Ünlü araştırmacı yazar Metin AND çocukluğuna ait bir hikayeyi şöyle anlatmıştır;

            “Çocukluğumda babam ve annemle Karadeniz’de Hopa’ya kadar uzanan bir gemi yolculuğuna çıkmıştık. Gemi İstanbul limanından hareket etmeden geminin güvertesinden aşağıya, ambar yönüne bakıyordum. Birden orda beş, altı kişi bir sıra oluşturup, kemençe eşliğinde horon tepmeyes başladılar. Böyle bir şeyi ilk defa görüyordum. Sanki büyülenmiştim. Beş, on dakika seyrettim, hep aynı şeyleri yapıyorlar, giderek daha da coşuyorlardı. Sıkıldım, oradan ayrıldım. Yıllar sonra bunların Karadenizliler, danslarının da horon olduğunu öğrendim. Ve başta çok ilgimi çekmesine karşın, sonra tekdüzeliğinden sıkılmamın nedenini araştırdım: Onlar bunu kendileri için yapıyorlardı, birinin seyretmesi için değil.”[10]

              Horon, insan oğlu her ne sebeple dans ettiyse hepsini içinde barındırdığı söylenebilir. Sevinç ve hüzün karşıtlığında horonu ele alacak olursak duygulara bağlı performans değişimini gözlemleyebiliriz. Düğünde horon mutlulukla oynanırken, hemen akabinde aynı oyuncuların kızı evden köçtüğü* için hıçkırıklara boğulduğu enteresan bir anektoddur. Eğer kız evinde oynanıyorsa horon ayrı bir burukluğuda içersinde bulundurur. Ancak erkek evinde ki coşkuda bir o kadar görülmeye değerdir. Buna benzer saptamalar Karadeniz bölgesinin ataerkil bir sosyal yapı içersinde olduğunun da kanıtıdır. Yine başka bir örnek olarak, asker uğurlamasındaki horonda aynı çatışık duygularla iç içe oynanır. Özellikle tulum eşliğinde oynanan horonlarda mekanın bir cenaze evi veya mezar taşının başucu da olduğu görülmüştür ancak buna henüz gelenekseldir denecek kadar yaygın olduğu söylenebilir mi bilmiyorum. Horondaki bu duygusal çatışma dramatik bir anlamı ve içselliği dışavurduğu söylenebilir ayrıca icra mekanını da oldukça genişletmektedir. Horonun duygusal yoğunluğu yöre halkı dışında da beğeni toplamaktadır öyle ki metropollerdeki meydanlarda, vapur, metro gibi toplu taşıma araçlarında keyifle horon oynandığı mevcuttur ve bu icralar deneysel sanat örnekleri olmayıp tamamen memleket özlemi, neşe, aşk ve acı içerikli içselleştirilmiş danslar olduğunu görebilirsiniz.· Horonun şekilsel özelliği öncelikle daire daha sonra da mekanın elverişliliğine göre düz sıra halindedir diyebiliriz ve elele tutuşmak horonun esaslarındandır. Bu formun, yaylaların uzun geniş düzlükler olmasından kaynaklandığı düşüncesi yaygındır ancak bu form tüm dünyada ki geleneksel danslarda yaygın görülmesiyle horona özgü değildir.

                Herhangi bir Karadenizli vatandaşı heyecanlandırması kıstas kabul edilecek olursa güzel bir horon, mekandan ziyade aynı veya birbirine yakın ruhların aynı zamanda elele tutuşmasına bağlıdır.

s Horon icrası için kullanılan terimler; tepmek, etmek, oynamak, kurmak, -a durmak, dönmek, çevirmek.
[10] Metin AND, Oyun ve Bügü Türk Kültüründe Oyun Kavramı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Ağustos, 2003, s.s.14-15.
* Kız çocuğunun evlenmesi durumunda kullanılan yöresel tabir.
· Bkz. Youtube Search: “Horon Metro” veya “Horon Vapur” 02/01/2012 Saat: 11.05.
 



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder